-
1 sokakta müzik yapmak
v. busk -
2 müzik
dans müziği Tanzmusik f;oda müziği Kammermusik f;vokal müzik Vokalmusik f;müzik yapmak Musik schreiben zu; musizieren, Musik machen -
3 müzik
Musik f\müzik yapmak Musik machenelektronik \müzik elektronische Musik -
4 musizieren
müzik yapmak -
5 Musik
müzik;\Musik machen müzik yapmak;elektronische \Musik elektronik müzik -
6 busk
n. korse balinası————————v. sokakta müzik yapmak, sokak çalgıcılığı yapmak -
7 busk
n. korse balinası————————v. sokakta müzik yapmak, sokak çalgıcılığı yapmak -
8 musizieren
musizieren v/i <o ge-, h> müzik yapmak -
9 aufspielen
auf|spielenII vr -
10 musizieren
musizieren* [muzi'tsi:rən]vi müzik yapmak -
11 chart
n. çizelge, grafik, tablo; plan, kroki; deniz haritası, portolon, harita köşkü; popüler müzik listesi————————v. çizelge ile göstermek, plânını çizmek, haritasını yapmak, planlamak* * *1. grafik 2. taslağını çıkar (v.) 3. şema (n.)* * *1. noun1) (a map of part of the sea.) deniz haritası2) (a table or diagram giving information: a weather chart.) grafik2. verb1) (to make a chart of: He charted the Black Sea.) harita yapmak2) (to make a table of information about: I'm charting our progress.) grafiğini yapmak -
12 play
oyun, eglence; oyun, piyes; saka, oyun; kumar; hareket özgürlügü; hareket, faaliyet; oynasma, oynamak; eglenmek; (oyun) etmek; hizla hareket etmek; oynamak, sahnelemek, temsil etmek; (müzik aleti) çalmak;... gibi yapmak,... rolü oynamak; bir müzik parça -
13 dub
v. ünvan vermek, isim vermek, ad takmak, dublaj yapmak, düzeltmek, deriyi yağlayıp yumuşatmak* * *seslendir* * *I past tense, past participle - dubbed; verb1) (to give (a film) a new sound-track (eg in a different language).) dublaj yapmak, seslendirmek2) (to add sound effects or music to (a film etc).) müzik, konuşma vb. eklemek•- dubbingII past tense, past participle - dubbed; verb(to nickname: He was dubbed Shorty because of his size.) ad takmak -
14 play
n. oyun, eğlence, oynama; tiyatro; gösteri, piyes; kumar; hareket————————v. oynamak, kımıldamak, hareket etmek, oynaşmak; canlandırmak [tiy.], rol almak; çalmak (müzik); numarası yapmak; bahis yapmak; turneye çıkmak; tutmak, tutmak ( ye)* * *1. oyna (v.) 2. oyun (n.)* * *[plei] 1. verb1) (to amuse oneself: The child is playing in the garden; He is playing with his toys; The little girl wants to play with her friends.) oynamak2) (to take part in (games etc): He plays football; He is playing in goal; Here's a pack of cards - who wants to play (with me)?; I'm playing golf with him this evening.) oynamak3) (to act in a play etc; to act (a character): She's playing Lady Macbeth; The company is playing in London this week.) oynamak, rol almak4) ((of a play etc) to be performed: `Oklahoma' is playing at the local theatre.) oynamak5) (to (be able to) perform on (a musical instrument): She plays the piano; Who was playing the piano this morning?; He plays (the oboe) in an orchestra.) çalmak6) ((usually with on) to carry out or do (a trick): He played a trick on me.) oyun oynamak7) ((usually with at) to compete against (someone) in a game etc: I'll play you at tennis.) oynamak8) ((of light) to pass with a flickering movement: The firelight played across the ceiling.) oynaşmak, hareket etmek9) (to direct (over or towards something): The firemen played their hoses over the burning house.) çevirmek, yöneltmek10) (to put down or produce (a playing-card) as part of a card game: He played the seven of hearts.) oynamak2. noun1) (recreation; amusement: A person must have time for both work and play.) eğlence, oyun2) (an acted story; a drama: Shakespeare wrote many great plays.) oyun, temsil3) (the playing of a game: At the start of today's play, England was leading India by fifteen runs.) maç, oyun4) (freedom of movement (eg in part of a machine).) oynaklık, hareket serbestliği•- player- playable
- playful
- playfully
- playfulness
- playboy
- playground
- playing-card
- playing-field
- playmate
- playpen
- playschool
- plaything
- playtime
- playwright
- at play
- bring/come into play
- child's play
- in play, out of play
- play at
- play back
- play down
- play fair
- play for time
- play havoc with
- play into someone's hands
- play off
- play off against
- play on
- play a, no part in
- play safe
- play the game
- play up -
15 render
v. geri vermek, vermek, etmek, sunmak, açıklamak, kılmak, hale getirmek, çevirmek, çevirisini yapmak, yorumlamak, çalmak (müzik), eritmek (yağ), ilk kat sıva sürmek* * *ver* * *['rendə]1) (to cause to become: His remarks rendered me speechless.) olmasına neden olmak, yapmak, etmek2) (to give or produce (a service, a bill, thanks etc).) vermek; ödemek; sunmak3) (to perform (music etc).) çalmak, icra etmek -
16 exécuter
v t1 yapmak2 idam etmek3 çalmak -
17 страсть
I ж1) tutku, ihtirasразжига́ть стра́сти — ihtirasları / tutkuları körüklemek
со стра́стью де́лать что-л. — bir şeyi tutku / coşku ile yapmak
му́зыка - её стра́сть — müzik onun tutkusudur
2) ( любовь) ihtirasII ж, прост.( ужас) dehşetкаки́е стра́сти! — ne korkunç / müthiş şeyler!
••наро́ду там - стра́сть! — orası mahşer!
-
18 can
kap, kutu; teneke kutu, konserve kutusu; konserve; kodes; buat, kutu konserve yapmak, konservelemek; (müzik) kaydetmek -
19 rag
bez parçasi, paçavra; eski püskü giysi, paçavra; zerre, kirinti; esek sakasi, muziplik; kesik tempolu müzik; adi gazete, paçavra; alay etmek, esek sakasi yapmak; dalga geçmek -
20 chaîne
n f1 zincir [zin'ʤiɾ]♦ chaînes tekerlek zinciri2 bijou süs zinciri3 de télévision televizyon kanalı4 chaîne de montagnes sıradağ5 chaîne (haute-fidélité / hi-fi) stereo müzik seti6 travailler à la chaîne vardiyalı iş yapmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
solo yapmak — müzik parçası bir kişi tarafından söylenmek veya çalınmak Saksafoncu, saksafonun borusunu havalara kaldırarak sololar yapıyordu. Ç. Altan … Çağatay Osmanlı Sözlük
beste yapmak (veya bağlamak) — bir müzik eseri yaratmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
düzenlemek — i 1) Düzenli, düzgün duruma getirmek, düzen vermek, tanzim etmek Odasını düzenledi. 2) Yapmak, hazırlamak Merdivenleri, masaları gayet hantal, battal şeyler. Bodrumun ışığını da buna göre düzenlemişler. B. R. Eyuboğlu 3) müz. Düzenleme yapmak 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Göksel Demirpençe — Infobox Musical artist Name = Göksel Demirpençe Img capt = Göksel on stage Img size = Background = solo singer Birth name = Göksel Demirpençe Alias = Göksel Born = Birth date and age|1971|11|25|mf=y Died = Origin = Istanbul, Turkey Instrument =… … Wikipedia
Limak holding — Limak 1976 yılında proje mühendisliği yapmak üzere kurulmuştur. Lider Makina (Limak) adı verilen şirket daha sonra altyapı yatırımlarına yönelerek, baraj ve otoyol projeleriyle büyük bir müteahhitlik şirketine dönüşmüştür. Limak Şirketler Grubu… … Wikipedia
caz — is., İng. jazz 1) Başlangıçta Kuzey Amerika zencilerine aitken sonraları bütün dünyada benimsenen bir müzik türü Onlar alaturka dinlemek istiyor, siz caz dinlemek istiyormuşsunuz. Ç. Altan 2) Bu müziği çalan orkestra Bunun lüks bir lokantası… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dinleme salonu — is. Müzik, tiyatro eserlerini dinletmek, radyo televizyon yayınları yapmak veya ses kaydetmek amacıyla akustiği sağlanmış salon, oditoryum … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
icra — is., müz., Ar. icrāˀ 1) Bir müzik eserini oluşturan notaları sese çevirme 2) huk. Borçlunun alacaklıya karşı yapmak veya ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi adli bir kuruluş aracılığıyla yerine getirme Kirayı icra ile alabildim. İcra memuru. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oyun — is. 1) Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur. 2) Kumar Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar. P. Safa 3) Şaşkınlık uyandırıcı hüner Hokkabazın oyunu. Cambazın oyunu … Çağatay Osmanlı Sözlük